''Sessizliteki Gürültü''

İlk bakışta huzur hakim olan bu eser, içinde bastırılmış bir içsel çatışmayı barındırır. Mavi, turkuaz ve lacivertin serin tonları yüzeyde bir sakinlik sunsa da, bu sakinliğin ardında derin bir zihinsel karmaşa ve yönsüzlük gizlidir.

Tablonun en dikkat çekici unsurlarından biri, her şey başlamadan önce var olan beyaz çizgilerdir. Onlar, henüz hiçbir düşünce ya da duygu belirginleşmemişken, zihnin içinde sessizce dolanan varoluşsal soruları temsil eder. Bir tür önsezi gibidir bu çizgiler—her şeyin öncesinde vardırlar, ama anlamları olaylar yaşandıkça ortaya çıkar. Bu da gösteriyor ki, kaos sonradan gelmemiştir; o hep oradaydı, sadece görünür değildi.

Beyaz çizgiler, zihnin en sessiz hâlinde bile dinmeyen bir iç sesi, bilinçaltının arka plan gürültüsünü simgeler. Onlar düşünceler şekil almadan önce bile oradaydı. Sanki “gürültü”, “sessizlik” kisvesiyle zaten içimize yerleşmişti. Bu, insanın doğasında var olan, asla tam anlamıyla susmayan bir sorgulamanın ve huzursuzluğun izidir.

Fırça darbeleriyle yaratılan dağınık desenler, bu beyaz çizgilerin etrafında şekillenir; bir noktadan sonra çizgiler görünmez hale gelse de, onların izini sürmek mümkündür. Bu da, içsel karmaşanın görünür hale geliş sürecini, düşüncelerimizin nasıl biçim kazandığını gösterir.

Ortadaki yoğun desenler ise zihinsel baskının merkezini oluşturur. Renklerin sıklaştığı bu bölge, bastırılmış duyguların yoğunlaştığı, kişinin kendi içinde boğulduğu bir alanı temsil eder. O merkez etrafında gelişen tüm diğer dokular ve hareketler, o merkezden kaçmak ya da ona yaklaşmak için yapılan bilinçsiz çabalar gibidir.

“Sessizlikteki Gürültü”, insanın kendi içindeki karmaşayla baş etme sürecini, huzurla kaosun iç içe geçmişliğini ve bazen daha hiçbir şey başlamadan bile zihnimizde taşıdığımız yükleri anlatır. Dış dünyanın sessizliği içinde iç sesin hiç durmadığı, ama nadiren duyulduğu anlara dair güçlü bir görsel anlatıdır.

50X60, 29 Eylül 2021, Istanbul.

Bloga dön